İş sözleşmesinin doğası gereği akdin devamı müddetince işçi yanında çalıştığı işveren ile rekabet yapamaz. İşçi tarafından işverenle rekabet etme anlamı taşıyabilecek davranışlarda bulunması 4857 sayılı Kanunun 25. maddesine göre sadakat borcunun ihlali olarak değerlendirilir. İşçinin sadakat borcu iş sözleşmesinin kurulmasıyla birlikte doğar, sözleşmenin sona ermesine kadar devam eder ve iş sözleşmesinde sadakat yükümlülüğü ile ilgili herhangi bir hüküm yer almasına da gerek yoktur. Akdin devamı sırasında anılan şekilde işçinin işverenle rekabeti anlamına gelebilecek bir başka anlatımla sadakat borcuna aykırılık teşkil edebilecek davranışlarına bağlı olarak açılacak tüm davaların 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun l’inci maddesine göre İş Mahkemesinde görülmesi gerekeceğinde şüphe yoktur.
818 sayılı Borçlar Kanununun 10. babı içerisinde rekabet yasağına dair maddeler bulunmaktadır. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 348. maddesinde yeralan düzenlemede “…akdin hitamından sonra…” kelimelerine yer verilmiş bulunmakta- dır.(paralel mahiyetteki düzenleme 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444. maddesi “…sözleşmenin sona ermesinden sonra…” kelimeleri) Anılan bu madde ile akdin sonlanmış olmasına vurgu yapılmakla iş sözleşmesinin bitiminden sonra yapılmaması gereken hususlar hakkında düzenleme getirildiği sonucuna varmak gerekir.
İşçinin iş sözleşmesi sona erdikten sonra işveren ile rekabet etmeyeceğine dair rekabet etmeme borcu sadakat borcunun aksine her iş sözleşmesi açısından söz konusu değildir. İşçi bakımından böyle bir yükümlülükten bahsedilebilmesi için iş ilişkisi devam ederken işçi ve işveren arasında iş sözleşmesinden ayrı bir rekabet yasağı sözleşmesi imzalanması ya da iş sözleşmesine rekabet yasağına dair bir hükmün konulması gereklidir. Bahsedilen şekilde ortaya çıkacak olan Borçlar Kanunu’nunda düzenlenmiş rekabet etmeme borcu ise sadakat borcunun aksine iş sözleşmesinin bitiminden sonra doğacak bir borç niteliği taşır.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4/1-3 maddesine göre 818 sayılı Borçlar Kanununun 348. maddesinden kaynaklanan davalar mutlak ticari dava olarak sayılmıştır. Mutlak ticari davaların ise Ticaret Mahkemelerince incelenip karara bağlanması gerekir.
“Dosya kapsamına göre taraflar arasında akdedilen 08/09/2004 tarihli iş sözleşmesinin rekabet yasağı başlıklı 18. maddesinde iş akdinin sona erdiği tarihten itibaren 3 yıl süre ile işverenin faaliyet gösterdiği konularla ilgili iş yerlerinde rakip firmalarda çalışmayacağı aksi halde işverene bir yıllık brüt maaş ve sosyal yardımlar tutarının iki katını cezai şart olarak ödemesinin kabul ve taahhüt edildiği düzenlenmiştir. Taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesindeki rekabet yasağı hükmü iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına aykırılığı düzenleyen nitelik taşımaktadır. Yukarıda sıralanan yasal düzenlemeler karşısında taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesindeki rekabet yasağına dair hükmün Borçlar Kanunu kapsamında değerlendirilmesi gerekir ki Türk Ticaret Kanununun 4/1-3 maddesi gereği bu sözleşmeden doğacak davalar mutlak ticari davadır. Mutlak ticari davalar ise Ticaret Mahkemelerinin görevi kapsamında kalır.(Benzer mahiyette Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.2.2012 tarih ve 2011/11-781 E. – 2012/109 K. sayılı ve 27.02.2013 tarih ve 2012/9-854 E. – 2013/292 K. sayılı kararları) Tüm bu tespitler karşısında mahkemece davaya bakmaya İş Mahkemesi değil Asliye Ticaret Mahkemesi görevli olduğundan görevsizlik nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir. Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup bu husus res’en nazara alınmalı ve karar bozulmalıdır.”(Yargıtay 7. HD. 02.04.2014 tarih, 2014/4145 E, 2014/7247 K)